24 Aralık 2014 Çarşamba

Küba’nın rüyası hiç silinir mi?

http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/seyahat/27812807.asp

Alıntı: Hürriyet Gazetesi; Kelebek eki      link yukarda


Küba’nın rüyası hiç silinir mi?

Küba’yı tam da en sıcak gündemini yaşarken ziyaret ettim. ‘Düşman’ komşusu ABD’yle ilişkileri normalleşme yolunda. Bugün kendileri de dahil herkes “Şimdi ne olacak” diye soruyor ya, bu kalp çarpıntılı sorunun, cevabı bizzat onlar. Bütün yavrularına bedava sunulan katkısız sütlerden vazgeçmeyecekler. Ucuz pazarlardan. Rahat evlerinden. Elbise değil, tenleri olan neşelerinden...



Ölmeden önce yapmamız gereken on şey, elli şey, altmış şey... Bu tür başlıklar çeker insanıPek bir yaptırımı yoktur. “İnşallah” der geçeriz çoğu zaman.
...........................................

"Hoş Geldin Küba"

Hoş Geldin Küba-Ergin Yıldızoğlu yazısı(Cumhuriyet gaz.)
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/168957/_Hos_Geldin_Kuba__-1-.html
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/170819/_Hos_Geldin_Kuba__-_II.html

Geçen hafta salı günü Küba Devlet Başkanı Raul castro ile ABD Devlet BaşkanıBarack Obama 45 dakika süren bir telefon konuşması yaptılar. Böylece ABD ve Küba arasında diplomatik ilişkiler yarım asır sonra yeniden kurulmuş oluyordu. Çarşamba sabahı kimi tutukluların serbest bırakılmasıyla, bir tür “casus” değiş tokuşu gerçekleşti. Castro ve Obama halklarına hitaben birer televizyon konuşması yaparak bu tarihi gelişmeyi, yeni bir reform sürecinin başladığını açıkladılar. 
New York Times olayı “Hoş geldin Küba” başlıklı bir yorumla karşıladı. Brezilya Devlet Başkanı Dilma Roussef de, Mercosur zirvesinde yaptığı bir konuşmada, ABD ve Küba arasında diplomatik ilişkilerin yeniden kurulmasının, ABD sermayesinin Küba’ya girmesini kolaylaştırarak, “uygarlıkta bir değişim” anlamına geldiğini söylemiş (Folha de S. Paulo, 17/12/2014). Folha, haberinde “Brezilya sermayesinin Küba’ya, dışa açılma başlamadan girerek avantajlı bir konum elde etmeyi amaçladığını” da yazıyor.

‘Normalleşme’ 

Papa’nın da aracılık yaptığı anlaşılan bu gelişme birçok yayın organında ve diplomatik çevrede “normalleşme” olarak nitelendi; dolayısıyla, üzerinde düşünmeye, bu kavramdan başlamak yararlı olabilir. 
............................................

3 Aralık 2014 Çarşamba

Dr. Aleida Guevara

Hoş Geldin Küba-Ergin Yıldızoğlu yazısı(Cumhuriyet gaz.)
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/168957/_Hos_Geldin_Kuba__-1-.html
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/170819/_Hos_Geldin_Kuba__-_II.html

Geçen hafta salı günü Küba Devlet Başkanı Raul castro ile ABD Devlet BaşkanıBarack Obama 45 dakika süren bir telefon konuşması yaptılar. Böylece ABD ve Küba arasında diplomatik ilişkiler yarım asır sonra yeniden kurulmuş oluyordu. Çarşamba sabahı kimi tutukluların serbest bırakılmasıyla, bir tür “casus” değiş tokuşu gerçekleşti. Castro ve Obama halklarına hitaben birer televizyon konuşması yaparak bu tarihi gelişmeyi, yeni bir reform sürecinin başladığını açıkladılar. 
New York Times olayı “Hoş geldin Küba” başlıklı bir yorumla karşıladı. Brezilya Devlet Başkanı Dilma Roussef de, Mercosur zirvesinde yaptığı bir konuşmada, ABD ve Küba arasında diplomatik ilişkilerin yeniden kurulmasının, ABD sermayesinin Küba’ya girmesini kolaylaştırarak, “uygarlıkta bir değişim” anlamına geldiğini söylemiş (Folha de S. Paulo, 17/12/2014). Folha, haberinde “Brezilya sermayesinin Küba’ya, dışa açılma başlamadan girerek avantajlı bir konum elde etmeyi amaçladığını” da yazıyor.

‘Normalleşme’ 

Papa’nın da aracılık yaptığı anlaşılan bu gelişme birçok yayın organında ve diplomatik çevrede “normalleşme” olarak nitelendi; dolayısıyla, üzerinde düşünmeye, bu kavramdan başlamak yararlı olabilir. 
......

24 Kasım 2014 Pazartesi

José Martí Küba Dostluk Derneği açıklaması

José Martí Küba Dostluk Derneği
Konur-2 Sokak No: 51 Kat: 3
Kızılay ANKARA
kubadostluk@kubadostluk.org
Tel: 0549 4305127
15.11.2014

Basına ve Kamuoyuna,
Bugün, 15 Kasım 2014, Istanbul’da Diyanet Vakfı ev sahipliginde gerçeklesen 1. Latin Amerika Islam Liderleri Zirvesi’nde konusan Cumhurbaskanı Erdogan’ın “Latin Amerika’nın Islam’la tanısması 12. yüzyıla kadar dayanır. Amerika’yı Kolomb degil 1178’de Müslümanlar kesfetti. 1178'te Müslüman denizciler Amerika kıtasına ulasmıstı. Kristof Kolomb anılarında Küba kıyılarında dagın tepesinde bir caminin varlıgından bahseder. Ben simdi Kübalı kardesimle konusurum. O dagın tepesine bir cami bugün de yakısır. Yeter ki izin versinler, olur desinler. Yani Kolomb daha Amerika kıtasını kesfetmeden Islam dini kıtada inkisaf etmis, yayılmıstı." sözleri üzerine Türkiyeli Küba dostları olarak asagıdaki bilgilendirmeyi yapmayı gerekli görüyoruz.

Öncelikle, Küba Cumhuriyeti Anayasasının 1. Maddesi Küba devletinin yapısını ve toplumsal yasamındüzenlenmesinde izlenen prensipleri su sekilde ifade eder: “Küba bagımsız ve egemen bir sosyalist isçi devletidir, siyasi özgürlük, sosyal adalet, bireysel ve kolektif refah ve insani dayanısma adına herkesin katılımı ile herkesin iyiligi için örgütlenen birlesmis ve
demokratik bir cumhuriyet olarak kurulmustur.”

Küba’da inanç özgürlüklerini garanti altına alan anayasanın 55. Maddesi ise su ifadeleri içermektedir:
“Din ve vicdan özgürlügünü tanıyan, bu özgürlüge saygı duyan ve bu özgürlügü güvence altına alan
devlet, aynı zamanda her bir yurttasın din degistirme yada dini inanca sahip olmama ve yasalar
çerçevesinde dini inançlarını beyan etmeme özgürlügünü tanır, bu özgürlüge saygıyla yaklasır ve bu
özgürlügü güvence altına alır. Devletin dini kurumlar ile iliskileri yasa tarafından düzenlenir.”
Küba devleti, anayasada da belirtildigi üzere, halkın talep ve ihtiyaçlarını yine halkın katılımı ile yerine getirir. Bu minvalde, Küba’da yasayan müslüman toplulugun ihtiyaçlarının karsılanması da devlet tarafından ve tüm toplumsal ihtiyaçların bütünlüklü sekilde planlanmasının bir parçası olarak garanti altına alınır. Herhangi bir yabancı ülke temsilcisinin kararı veya dilegi neticesinde belirlenmez.

Erdogan’ın konusmasında atıfta bulundugu Küba’da Kolomb öncesi müslüman bir toplulugun ve o
tarihlerde bir cami yapısının varlıgı ise asılsızdır. Kolomb’un günlügünde yazan Küba’nın kuzeyinde
Gibara kıyılarında cami kubbesine benzer güzel bir tepe gördügüdür.
Küba’da nereye ne türden yapıların insa edilebilecegi kararı yine Küba halkına aittir. Örgütlülük ve geliskin siyasi katılım mekanizmalarının garanti altına aldıgı demokratik karar alma süreçleri neticesinde ise tepelere mega boyutlu cami insası kararının çıkacagını hiç sanmayız. Zira Kübalılar egitimlerinin ilk basamaklarından itibaren erisebildikleri bilimsel egitim sayesinde insanın doganın bir parçası oldugu gerçegini içsellestiriyor ve dogaya kast eden güç gösterisi misali çirkinliklerden tuhaf bir haz duymamayı ögreniyorlar.
Saygılarımızla,
José Martí Küba Dostluk Dernegi

19 Kasım 2014 Çarşamba

Küba dostları: Küba'da nereye ne inşa edileceğine halk karar verir!

http://www.radikal.com.tr/turkiye/kuba_dostlari_kubada_nereye_ne_insa_edilecegine_halk_karar_verir-1232538

........

"Öncelikle, Küba Cumhuriyeti Anayasasının 1. Maddesi Küba devletinin yapısını ve toplumsal yaşamın düzenlenmesinde izlenen prensipleri şu şekilde ifade eder: 

“Küba bağımsız ve egemen bir sosyalist işçi devletidir, siyasi özgürlük, sosyal adalet, bireysel ve kolektif refah ve insani dayanışma adına herkesin katılımı ile herkesin iyiliği için örgütlenen birleşmiş ve demokratik bir cumhuriyet olarak kurulmuştur.” 

Küba’da inanç özgürlüklerini garanti altına alan anayasanın 55. Maddesi ise şu ifadeleri içermektedir: 

“Din ve vicdan özgürlüğünü tanıyan, bu özgürlüğe saygı duyan ve bu özgürlüğü güvence altına alan devlet, aynı zamanda her bir yurttaşın din değiştirme yada dini inanca sahip olmama ve yasalar çerçevesinde dini inançlarını beyan etmeme özgürlüğünü tanır, bu özgürlüğe saygıyla yaklaşır ve bu özgürlüğü güvence altına alır. Devletin dini kurumlar ile ilişkileri yasa tarafından düzenlenir.” 

Küba devleti, anayasada da belirtildiği üzere, halkın talep ve ihtiyaçlarını yine halkın katılımı ile yerine getirir. Bu minvalde, Küba’da yaşayan müslüman topluluğun ihtiyaçlarının karşılanması da devlet tarafından ve tüm toplumsal ihtiyaçların bütünlüklü şekilde planlanmasının bir parçası olarak garanti altına alınır. Herhangi bir yabancı ülke temsilcisinin kararı veya dileği neticesinde belirlenmez. 

Erdoğan’ın konuşmasında atıfta bulunduğu Küba’da Kolomb öncesi müslüman bir topluluğun ve o tarihlerde bir cami yapısının varlığı ise asılsızdır. Kolomb’un günlüğünde yazan Küba’nın kuzeyinde Gibara kıyılarında cami kubbesine benzer güzel bir tepe gördüğüdür. 

Küba’da nereye ne türden yapıların inşa edilebileceği kararı yine Küba halkına aittir. Örgütlülük ve gelişkin siyasi katılım mekanizmalarının garanti altına aldığı demokratik karar alma süreçleri neticesinde ise tepelere mega boyutlu cami inşası kararının çıkacağını hiç sanmayız. Zira Kübalılar eğitimlerinin ilk basamaklarından itibaren erişebildikleri bilimsel eğitim sayesinde insanın doğanın bir parçası olduğu gerçeğini içselleştiriyor ve doğaya kast eden güç gösterisi misali çirkinliklerden tuhaf bir haz duymamayı öğreniyorlar."

26 Ağustos 2014 Salı

CUBA ruhu : Küba demokrasisinde yasama halka dayalıdır

CUBA ruhu : Küba demokrasisinde yasama halka dayalıdır: Küba demokrasisinde yasama halka dayalıdır Aydınlık gazetesi http://www.aydinlikgazete.com/dunya1/49429-kuba-demokrasisinde-yasama-ha...

25 Ağustos 2014 Pazartesi

Küba demokrasisinde yasama halka dayalıdır

Küba demokrasisinde yasama halka dayalıdır


20martinecelili
Küba Cumhuriyeti Halk İktidarı Ulusal Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Ada Martinez, Küba’daki halk iktidarının temel kurumları ve işleyiş mekanizmaları hakkında Aydınlık’a bilgi verdi
Küba Cumhuriyeti Halk İktidarı Ulusal Meclisi (Asamblea Nacional del Poder Popular) Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Ada Martinez ile Küba halkının ülke yönetiminde doğrudan söz sahibi olabilmesi doğrultusunda can alıcı bir görev üstlenmiş olan “meclis komisyonları” üzerine konuştuk. Bayan Martinez, Küba’daki halk iktidarının temel kurumları ve işleyiş mekanizmaları hakkında aydınlatıcı bilgiler verdi.
- Bu görüşmemizin konusu, bu “meclis komisyonları”nın ne şekilde oluşturulduğu ve nasıl çalıştıklarıyla ilgili. Ama daha önce yine bu konunun bir parçası olan, “yasa yapma/değiştirme” sürecinin ne şekilde işletildiğine dair bizi kısaca bilgilendirir misiniz lütfen?
Son 15-20 yıllık süre içerisinde turizm alanında adı oldukça popüler olmaya başlayan ülkemin farklı ve bence oldukça önemli özelliklerinden birisini açıklama fırsatı verdiğiniz için de ayrıca teşekkür ederim. Sözünü ettiğiniz süreç Küba’da da tüm diğer dünya parlamentolarındaki gibi işler. Tabii öncelikle bu işle doğrudan görevli olanlar mecliste görev yapmakta olan milletvekilleridir. Fakat Küba’nın farkı şu: Küba Cumhuriyeti Halk İktidarı Ulusal Meclisi üyeleri ve diğer eyalet ve belediye meclisleri üyeleri birer “profesyonel” milletvekili değildirler. Yani yürütmekte oldukları bu milletvekilliği görevleri için maaş almazlar. Yasa taslağı hazırlama veya yasa, anayasa değişiklikleri konusundaysa durum daha farklıdır. Çünkü milletvekillerinin tümünü toplamak yerine, ilgili komisyonlar ülkedeki tüm yönetim birimlerine tek tek giderek bölge milletvekilleri ve yasa konusuyla ilgili bölgesel kurumlarla toplantılar yapar, istişarelerde bulunurlar. Tabii öncelikle anayasa ya da yasaların hazırlanmasıyla görevli meclis komisyonu, yeni yasa ya da değişiklik konusuyla ilgili olan diğer meclis komisyonuyla bir araya gelir. Örneğin konu tarımı ilgilendiriyorsa, tarım işleriyle görevli meclis komisyonuyla bir araya gelir.
KONUNUN UZMANLARINA DANIŞILIR’
Bir taslak hazırlanır ve çalışma planı yapılır. Sonra da söz konusu komisyonlar konuyla ilgili kurumlarla, üniversitelerle ve konunun uzmanlarıyla taslak üzerinde görüş alışverişi yapma veya tartışma amacıyla bölgeleri ziyaret etmeye başlarlar. Bölgelerdeki görüşmeler sonucunda topladıkları görüşlerle yasaya ya da yasa değişikliğine son şeklini verirler. Daha sonra da yeni tasarı metni genel kurula getirilir. Bu süreç, haliyle konunun özelliğine göre bazen bir yıl, bazen de daha az ya da daha fazla bir süreyi alabilir.
- Yasa hazırlanması veya yasa, anayasa değişikliklerinde komisyonların dışında ayrıca milletvekillerinin bir rolü yok mu?
Komisyon deyince: Bu komisyonlar tıpkı dünyadaki diğer parlamentolarda olduğu gibi, ulusal meclisin komisyonlarıdır; yani, komisyon üyeleri bizzat halkın seçtiği milletvekilleridir.
- Komisyon üyelikleri için bir kriter var mı? Yani hukukçu milletvekillerinden mi seçiliyor örneğin?
Hayır, öyle bir koşul yok. Gerçi komisyonlarda hukukçuların da görev almaları bekleniyor ama komisyonlar hukukçu milletvekillerinden oluşacak diye bir kural yok.
Diğer sorunuza gelince: Elbette tek tek her milletvekilinin hazırlanmakta olan tasarıyı görme, izleme, okuma hakkı doğal olarak var. Bu, zaten milletvekilinin asli görevi. Ama örneğin, ben bir milletvekiliyim ve sözkonusu yasa taslağı benim pek fazla bilgimin olmadığı sağlık konusunda. O zaman ne yaparım? Taslağı alıp konunun uzmanı olarak tanıdığım kişilere götürür metni anlamamda bana yardımcı olmalarını isterim. Bu gayet açık. Ama yalnızca bu da değil, milletvekillerinin önlerine gelen yasa tasarısını vatandaşlara götürüp onların görüşlerini almaları da aynı zamanda söz konusu...
- Yani yasaların hazırlanma sürecine yalnızca diğer komisyon üyesi olmayan milletvekilleri değil, sıradan vatandaşlar da katılabiliyor...
Elbette... Yasalar kimin için hazırlanıyor ki? Yasama şeffaf olmak zorunda, bu kadar basit... Komisyonların görevi de zaten tüm bu tartışmaları, görüşleri bir araya getirip tasarıya son şeklini vermek. Süreç, özetle böyle işliyor.
400’DEN FAZLA MİLLETVEKİLİ ÜYE’
- Eğer komisyonda görev yapmakta olan milletvekili tekrar seçilmezse ne oluyor? Görevini sürdürebiliyor mu?
Hayır. Eğer milletvekili değilsen komisyonda çalışamazsın. Bu çok açık.
- Komisyonların kurulma ve komisyon üyeliğine seçim süreci nasıl işliyor? Nasıl aday oluyorlar ya da gösteriliyorlar?
Öncelikle milletvekili olmaları gerek. Milletvekilinin kendisi bir komisyonda çalışmak üzere başvurabilir. Tabii komisyonların oluşmasına karar veren, Ulusal Meclis başkanlığıdır. Yani Meclis başkanı, başkan yardımcısı ve sekreteri bir araya gelerek buna karar verirler. Komisyon üyelerinin belirlenmesi aşamasında farklı bölgelerin, eyaletlerin komisyon içerisinde temsil edilmesine dikkat edilir. Komisyonlarda avukat ya da hukukçuların görev almasına dikkat edilir. Çünkü komisyonun görev kapsamı altında yasa tasarısı veya değişikliği üzerinde çalışma yapması gerekebilir. Komisyonda kadın ve erkek üye sayısının eşit olmasına dikkat edilir. Üyelikler milletvekillerine Meclis başkanlığınca teklif edilir. Teklif alan milletvekilleri komisyon seçme hakkına sahiptirler, yani hangi komisyonda çalışmak istediklerini kendileri belirler... Süreç aşağı yukarı bu şekilde yürür.
- Ya üyelik sayıları... 12 komisyondan bahsetmiştiniz...
Bu değişiyor. Örneğin benim halihazırda çalışmakta olduğum dış ilişkiler komisyonu 30 kişi. Sanıyorum tarım komisyonunun üye sayısı daha fazla, tam bilemiyorum, 40 falan olmalı. Örneğin eğitim komisyonu çok büyük, herhalde 60 kişiden fazla olmalı... Şimdiki yasama döneminde 400’den fazla milletvekili komisyon üyesidir. Toplam 612 milletvekili var.
- Bu sayı nüfusa oranla her genel seçimde yeniden belirleniyor yanlış bilmiyorsam?
Evet doğru, yaklaşık her 20 bin vatandaşa bir milletvekili gibi...
- Kısaca pek çok kişiyi yürütme, hükümet işlerinin sorumluluğuna ortak etmiş oluyorsunuz.
Evet, öyle. Pek çok kişi sorumluluk almış oluyor.
- Yerel meclislerde durum nasıl?
15 eyalet ve 168 belediye meclisinde de bölgesel özelliklere göre kendi içlerinde oluşturdukları komisyonlar var. Tabii sayıları kendi ihtiyaçlarına, konularına göre değişiyor. Ancak çalışma prensipleri tıpkı ulusal meclisinkiler gibi... Bu oldukça temel bir çalışma biçimi. Öyle olması da gerekiyor çünkü sürekli olarak sorunlarla yüz yüzeyiz. Tabii ben size olması gerekeni anlatıyorum. Bu çalışmalarda bölgelere özgü, önceden pek kestiremediğimiz aksaklıklar çıkıyor. Ancak temsilcilerin, milletvekillerinin görev alarak üstlendikleri sorumlulukların hayata geçirilebilmeleri için bu sürecin işlemesine büyük önem veriliyor. Halkın gücünün yeterince temsil edilebilmesi buna bağlı ve olabildiğince düzgün çalışılabilmesi için tüm olanaklar seferber ediliyor. Ancak bu şekilde vatandaşların gerçekten temsil edilip edilmedikleri konusunda yeterince bilgi edinebilmeleri sağlanabilir. Bu son derece önemli. Şunu söylemeliyim ki, bugünlerde bu sürecin doğru ve eksiksiz çalıştırılması üzerinde durulan en önemli konudur.
12 ALANDA KOMİSYONUMUZ VAR’
- Komisyonların üye sayılarında bir sınırlama söz konusu mu?
Hayır. Komisyonların çalışma konusuna, süresine vs. göre üye sayıları değişebiliyor. Ama komisyonlar görevlerini tamamlayana kadar “tam gün” çalışmak durumundalar. Tabii bu, üyelerin her gün meclise gelmek zorunda olmaları anlamına gelmiyor. Üyeler, komite başkanının kendilerine verdiği görevleri yürütmek üzere nerede görevlendirildiyseler orada olmak durumundalar. Bu, meclis de olabilir bir başka yerde. Tüm bu çalışmalar yazılı metinlere dökülmek zorunda. Çünkü uzun zaman alan bütün bu çalışmalar sonuçta komisyonun önünde toplanıp tek bir tasarı metnine indirgenmek durumunda. Böylelikle tasarı son şeklini aldığında metin üzerinde belirli bir uzlaşma da hemen hemen sağlanmış oluyor. Elbette birkaç çekince ya da üzerinde biraz daha tartışılması gereken bir iki konu her zaman kalıyor.
- Şu anda Ulusal Meclis bünyesinde kaç komisyon görev yapıyor?
Halen Küba Cumhuriyeti Halk İktidarı Ulusal Meclisi’nde görev yapmakta olan 12 komisyonumuz var. Örneğin, gıda konusunda çalışmakta olan bir komisyonumuz var. Eğitim ve kültür, teknoloji ve çevre koruma, sağlık, ekonomik sorunlar, anayasa ve yasalar, savunma, dış ilişkiler, hizmet sektörlerinin geliştirilmesi yani turizm, ticaret gibi çocuk, gençlik ve kadın hakları komisyonu, sanayi komisyonu, enerji ve madenler komisyonu, bir de inşaat... Sanırım 12’sini de saymış oldum...
- Komisyonlar aynı zamanda hükümetin yürütme işlerinde, bakanlıkların çalışmalarında müdahil olabiliyorlar mı?
Evet. Küba’da komisyonların görevi, yasama işlerindeki araştırma ve hazırlık safhalarının yanı sıra hükümeti de kontrol altında tutmaktır. Her komisyon kendi konusunda ilgili bakanlığın çalışmalarını izlemek durumundadır. Dolayısıyla Ulusal Meclis’in bu anlamdaki denetleme görevi de komisyonlar tarafından yürütülür... Bir diğer deyişle, Ulusal Meclis başkanı da doğrudan bu komisyonların çalışmalarından sorumludur...
- Komisyonlar başkana hesap vermiyor mu?
Tabii ki veriyor, demin söylediğim gibi Ulusal Meclis’in başkanı sorumlu, ona hesap vermek durumundalar haliyle...
n Hayır, benim demek istediğim devlet, hükümet başkanı...
Elbette verir. Bakın örneğin Devlet Konseyi, Halk İktidarı Ulusal Meclisi’nin bir organıdır ve Ulusal Meclis başkanlığıyla birlikte çalışmak durumundadır. Dolayısıyla komisyonlar Devlet Konseyi’nin de bir yere kadar danışma kurumlarıdır; bakın bu nokta önemli, “danışma kurumları”dırlar. Bu nedenle de Konseye öneriler getirmeye, yürütülen işlerde ortaya çıkan sorunlar veya aksaklıklarla ilgili konseyi uyarmaya yetkilidirler. Bu işlevleri tabii ki hükümet üzerinde de etkilidir...
- Siz, “danışma kurumu” olarak altını çizdiniz. Bu aynı zamanda yürütmenin kararlarını etkileme, değiştirme anlamına da geliyor mu? Hükümete, başkana müdahil olmak gibi...
Tabii ki geliyor. Komisyonlar (hükümete ve başkana-C.D.) öneri getirebiliyorlar... Bakın, Raúl (Castro-C.D.), devlet başkanı, şöyle söylüyor: “Değişim yaşıyoruz ve bu değişim kalıcı olacak, ancak yavaş ilerleyecektir. Bizlerin şu anda yapmakta olduğu elbette ki değerlendirilecek ve üzerinde gereken düzeltmeler yapılacaktır”. İşte Ulusal Meclis’teki komisyonların yapmakta olduğu da temelde bu. Devrimin başından bu yana geleneksel hale gelmiş bir uygulama olarak düşünebilirsiniz.
- Komisyonlar karar alma sürecinde bakanlardan daha mı yetkili?
Arada fark var... Bakan, kendi alanına giren konularda karar verebilir. Ancak örneğin, bir bakanın yasa hazırlamak gibi bir işi olamaz. Hiç kuşkusuz önerileri olabilir. Fakat yasa üzerinde asıl çalışmakla görevli olan, komisyondur. Bakan da kişi olarak bu çalışmaya katılabilir tabii ki. Aslında bu Küba’da temel bir prensip, hiç kimse tek başına karar veremez.
- Tabii zaten hemen hemen her yerde bu böyledir, yani uygulamada ülkeden ülkeye değişiklikler olsa da... Benim tam anlamak istediğim komisyonların bakanlardan hesap sorup soramayacağı?
Evet. Komisyon, bakandan komisyon toplantısına gelip komisyonun sorularına cevap vermesini isteyebilir; evet. Bu komisyonun işlerinden birisi zaten. Bakan, komisyonun davetine uymak zorundadır. İstenirse rapor hazırlar ya da gelip hesap verir. Komisyonların görevi yasama dönemleriyle sınırlıdır.
Celil Denktaş / Havana

5 Mart 2014 Çarşamba

Chavez’in yolunda

DOĞU PERİNÇEK/ Chavez’den demir dersi 


Bizim Antimilitarizmde debelenmeyi “Solculuk” sanan kardeşlerimiz, acaba şu sorular üzerinde hiç kafa yordular mı:
ABD emperyalizmi ve büyük sermaye, niçin Türk Silahlı Kuvvetleri’nde Kemalizm temizliği yapıyor?
Devlet Bahçeli ve Kılıçdaroğlu‘nun durmadan reklamını yaptıkları gibi, “darbeciliği temizlemek” için mi?
ABD, niçin darbeciliği temizlesin, darbeleri yapan kendisi değil mi, icabında yine darbe tezgâhlamaktan vazgeçer mi?
Chavez tecrübesi
Yunus Soner‘in 13 Mart 2013 günü Venezuela’dan yazdığı Türk Solu ve Chavez konusundaki yorumlu haberi çok öğreticiydi.
Chavez tecrübesi, Türkiye için de çok öğreticidir. 1992 yılında Venezuela’da yaşananları anlatan çok öğretici bir belgesel, şu günlerde Ulusal Kanal‘da da gösteriliyor. Chavez’in önderliğindeki halk hükümetinin bir Amerikancı generaller darbesiyle devrilmesinden sonra, halk ile millî ordu el ele veriyor ve demokrasiyi geri getiriyorlar.
ABD’nin denetiminde olmayan millî bir ordu, demokrasinin olmazsa olmazıdır.
Demiriniz yoksa iktidarınız da olmaz
Ünlü Osmanlı tarihçisi Hammer, Timur ile Bayezid arasındaki Ankara Meydan Savaşını anlatırken, “Demir cihana tahakküm eder” der. İlkçağ ve Ortaçağ tarihinin benim bildiğim en büyük savaşıdır. Her iki ordu da 500 bin askerdir. Toplam 1 milyon demirli insan birbiriyle savaşmıştır. Mao‘nun ünlü “İktidar namlunun ucundadır” sözü de Hammer’in cihan ölçeğindeki sözünün daha ülkesel olanıdır.
Antimilitaristlerimiz, ordu düşmanlığı yaparken, pek “demokrat” manzara verirler. Oysa militarizmin ve faşizmin hizmetindedirler. Çünkü onlar demir düşmanlığı yaptı diye ABD emperyalizmi ve BOP Eşbaşkanlığı demirden vazgeçmiyor. Kendi demirli gücünü inşa ediyor.
Harp Okullarında “burada” güvencesi
Harp Okulu öğrencilerinin Mustafa Kemal adı okunduğu zaman, hep birlikte “burada” diye bağırması, Türkiye’de halk hükümetinin kurulması için bir güvenceydi. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Atatürk’e bağlılığı, en sonunda millete bağlılıktır; emperyalist denetime karşı bir sigortadır.
12 Mart ve 12 Eylül darbelerini dikkatle incelerseniz, her ikisi de Türk Ordusuna karşı darbedir.
12 Mart’ta 1500 ve 12 Eylül’de 2000 kadar subay, astsubay ve Harp Okulu öğrencisi ordudan tasfiye edilmiştir. Hepsi de Atatürk Devrimcisidir.
Halkçı subay korkusu
Aydınlık‘ta geçen hafta iki önemli haber yayımlandı. ABD’nin BOP Eşbaşkanlığı, Ergenekon ve Balyoz harekâtlarını Harp Okullarına kadar derinleştiriyor.
Elbette yapacaklar, halkçı Türk subayı onların korkusudur. Türk subayı, millî kurtuluş savaşının subayıdır. O subayı, BOP ordusunun komutanı yapamazlar, Suriye, İran ve Irak gibi mazlum ülkelerin üzerine süremezler.
Darbe tehlikesi asıl bundan sonra
Demirden anlamayan sözde antmilitarist takımının ve tatlı su solcusunun halk iktidarı diye bir sorunları yoktur. O nedenle Ergenekon ve Balyoz harekâtları yapılmış, Harp Okullarında Mustafa Kemalciler temizleniyormuş umurlarında değildir; hatta bütün bu uygulamaları en önde desteklemişlerdir.
Asıl darbe tehdidi bundan sonra gündemde olacaktır. O zaman Türk Ordusuna yapılan tarihin en derin operasyonu daha iyi anlayacağız.
Devlet Bahçeli ve Kılıçdaroğlu’nun reklam ettikleri gibi darbeciler mi temizlenmiş, yoksa Amerikancı-darbeciliğin önü mü temizlenmiş, yakında öğreneceğiz.
ABD ve İsrail güdümlü AKP iktidarının sonu gözükmüştür. Türkiye halkı millî hükümetini kuracaktır.
Peki ABD emperyalizmi ve gericilik ne yapacak?
Darbe tezgâhlarını işte o zaman göreceğiz.
Ve Türkiye’de halk hükümetinin demirli güvencesinin Mustafa kemal geleneği olduğunu bir kez daha öğreneceğiz. Düşman zaten biliyor, bilgilerini tazelemiş olacak!
Bari Venezuela’dan öğrenseler
Türkiye halkının iktidar mücadelesindeki yaptırım gücü, 1908 Hürriyet Devrimi ve İstiklâl Savaşında olduğu gibi, Türk Ordusunun halkçı-devrimci geleneğidir.
Bu büyük gerçeği Türkiye tarihinden öğrenemeyenler, bari Venezuela’dan öğrenseler.



Chavez'i kaybettik ancak Venezuela Bolivarcı 

kaldıhttp://www.aydinlikgazete.com/dunya1/31012-chavezi-kaybettik-ancak-venezuela-bolivarci-kaldi.html




13chavez

2013 yılında ezilen dünya ise Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez'i kaybetmenin acısını yaşadı. Uzun süredir kanserle mücadele eden 58 yaşındaki Chavez hayatını kaybetti. Ülkedeki Amerikancı muhalefet Chavez'in ölümü üzerine iktidarı alelacele devirmenin hesaplarını yaptı, ancak devlet başkanlığına Chavez'in yardımcılığını yürüten Nicolas Maduro geldi. Maduro, Aralık ayındaki yerel seçimlerde ise Chavez'in mutlak zaferini tescillemiş oldu.

Venezuela Chavez’in yolunda


chavezyildonum
Halk Chavez’i sevmek bir yana, ona tapıyor. Aşk da diye bilirsiniz, ilahlaştırmak da. Sevgi ötesi bir duyguyla karşılaşıyoruz
İşçi Partisi Uluslar arası İlişkiler Bürosu Başkanı Yunus Soner, Chavez’in ölümünün birinci yılında ülkede düzenlenen anma etkinliklerine katılmak üzere halen başkent Caracas’ta bulunuyor. Önceki yıllarda gazeteci olarak Güney Amerika ülkelerinde bulunan ve Chavez’in iktidara geldiği günlerde de Venezuela’da seçimi izleyen Soner, Aydınlık’ın sorularını yanıtladı.
- Venezuela halkı Chavez’i neden seviyor?
En başta devrim liderinin halka yakınlığı geliyor. Chavez bunu bizzat uygulamış. Koruma ordularının arkasında gezen bir başkan değil; insanlarla fiziki yakınlığa önem veren, sürekli kucaklaşan bir başkan. Yoldan geçerken davet edenlerle hemen oturup uzun uzun sohbet eden, kahve içen ve korumalarını da davet edildiği evin dışında bırakan bir başkan. Yakınlık.
İkincisi, içtenlik. Chavez, hata yaptığı zaman bunu herkesin önünde kabul ederek güven sağlamış. Televizyonlara çıkıp “bu noktada yanıldık arkadaşlar” demiş.
Tabii sözünü sakınmaması da bunu destekliyor. Gerekirse ABD Başkanı Bush’a dosdoğru, diplomasi dışı, hatta küfüre varan yanıtlar da veren bir başkandan söz ediyoruz.
Üçüncüsü, güleryüz. Hep iyimser, ilerleten, umut veren, coşku yayan bir siyasi kişilik. Chavez’in partisinin mitinglerinde her zaman müzikler çalıyor. Hatta, tanık oldum, cenazesinde bile canlı müzik grupları vardı, insanlar dans ediyordu. Bir yandan dans, bir yandan gözyaşı. Chavez aynı zamanda son derece duygusal bir siyasetçiydi. Kaddafi’nin katledilmesine gerçekten üzülmüş ve bunu gizlememişti.
Ve adanmışlık. İlk devrim girişimi başarısız olunca hiç dert yanmadan hapse giren, ama oradan da mücadeleye devam eden, kendisini halkına adayan bir kişilik.
Chavez Venezuela’da devrim yaptı
- Ülkede neleri değiştirdi?
Chavez devrim yaptı! Benim görebildiğim kadarıyla en temel değişiklik, Venezuela’nın tekrar bir millet haline gelmesi. Chavez, Amerikancı siyasetin on yıllar boyunca dışladığı geniş kitleleri politikaya soktu. Bence en önemli sloganlarından biri, “Vatan isteyen benimle gelsin”. O, Venezuelalılara tekrar bir vatan verdi. “Burası sizin ülkeniz, hükümetleri ve icraatlarını siz belirleyeceksiniz” dedi, ABD değil.
Halka tarih bilinci verdi. Ulusal kurtuluş kahramanı Simon Bolivar’ı bugün en ücra köylerdeki insanlar bile benimsiyor. Görüştüğümüz tüm insanlar, “artık bir tarihimiz, köklerimiz var” diyor.
Ortak tarih, eşitliğe de yol açtı. Katılımcı, örgütlü bir siyaset anlayışını yerleştiriyor Chavez. Halkı, mahalle komitelerinde, konseylerde örgütlüyor. Emperyalizmin sürekli tehditleri altında bunu yapmak zorunda olduğunu da biliyor.
Egemenlik Venezuela’nın
- Chavez’den önceki Venezuela ile bugünü karşılaştırır mısınız?
Chavez öncesi Venezuela, dünyada ancak güzellik kraliçeleriyle anılan bir ülke.Kimsenin siyasetle ilgilendiği yok, çünkü içerik belli: petrolü ABD’ye sat, geliri elitler arasında paylaş.
Seçim sonuçları değil, beyzbol derbileri tartışılıyordu. Geniş yoksul kitlelerse kendi kaderlerine terk edilmişti.
Chavez’in iktidara gelmesiyle “egemenlik Venezuela’nındır” siyaseti başlıyor. Petrol gelirinden kime satılacağına, ülke dışındaki altın rezervlerinin “millileştirme” anlamında tekrar Venezuela’ya getirilmesi. ABD’ye bağımlılık yerine egemenliği desteklemek için bölgesel birlik.
Özgüvenli bir ülke oluşuyor, ve bu ülke kendi siyasetini belirlediği için siyaset tartışılmaya başlıyor. Bütün bunlar, ülkenin isminin Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti olarak değişmesiyle ve yeni bir anayasanın yürürlüğe girmesiyle taçlanıyor.
Hani karşıt gösteriler vardı?
- Peki halk Chavez’den vazgeçecek gibi mi?
Amerikancı muhalefet bile Chavez’e artık karşı çıkamıyor. Soru, yeni başkan Maduro’nun ne derece onun yerini doldurabileceği. Ancak bizim görüştüğümüz insanlar, Maduro’nun yıllar boyunca Chavez’le beraber mücadele ettiğini, onu Chavez’in halka önerdiğini, Chavez’e güvendiklerini söylüyor. Ayrıca, bir kez elde edilen hakların bir daha zor geri alınacağını da vurguluyorlar. Siyasi bir süreç söz konusu, artık yavaş yavaş kişilerden bağımsızlaşan bir süreç.
Comandante Chavez: Venezuela’nın devrimci, halkçı, sosyalist lideri
Geçen yıl bugün hayatını kaybeden Chavez, Venezuela’nın olduğu kadar Güney Amerika ülkeleri ve tüm yoksul halkların gönlünde taht kurdu. 6 yıllık iktidarı boyunca Amerikan işbirlikçilerine karşı hep dimdik durdu. 1992 yılında yarbay iken yolsuzlukları ayyuka çıkmış bulunan devlet başkanı Carlos Andrés Pérez’e karşı darbe girişiminde bulundu, fakat başarılı olamadı. 1998 yılındaki seçimlerde %56 oy oranıyla devlet başkanlığına seçildi. 16 Ağustos 2004’de yapılan halk oylamasında, oyların yüzde 94’ünü alarak seçimi kazandı.
Yunus Soner

BİR ANIT ADAM : HUGO CHAVEZ! ( Dr Ceyhun Balcı'ın Blogu'ndan)

Kaynak: http://cumhuriyetciyorum.wordpress.com/

http://cumhuriyetciyorum.wordpress.com/2014/03/04/bir-anit-adam-hugo-chavez/

BİR ANIT ADAM : HUGO CHAVEZ!

HUGO CHAVEZ FRİAS
(1954-5 Mart 2013)
 Resim
İnsanlık tarihinin çok önemli değerlerinden biriydi. Bir yıldır onsuz kaldı Latin Amerika ve insanlık! Arka bahçeyi başı, dik ve onurlu bir coğrafyaya dönüştürdü!
O nedenle “Arka Bahçeciler” bugün de Venezuela ile uğraşmayı sürdürüyorlar! Muhalif kılıklı kışkırtıcılar ve piyonlar Venezuela’dan onun ruhunu kovma, Bolivar’ın adını silme derdindeler!
Ömrünü yetiremese de Bolivar’ın Birleşik Latin Amerika ülküsü onunla yeniden güç kazandı!
Pek çok dünya önderi eli sopalı Obama ile telefonda görüşürken bile hazırola geçerken; Chavez Obama’ya Eduardo Galeano’nun “Latin Amerika’nın Kesik Damarları”nı armağan etme bilgeliği ve özgüveni sergileyebildi!
Bugün Ukrayna’da faşist artıkları ve Batı aşıkları ellerindeki dövizlere “Save Us” yazıp yardım dilenebiliyorlar! Bir başka Ukraynalı varlığını Amerikan ordusuna şöyle seslenmeye borçlu olabiliyor : “USA Protect Ukraine with your Military Power”. Tiksinti veren davranışlar.
Resim
Chavez’in farkı mı?
O sömürgeciye, emperyaliste anlayacağı dille sesleniyordu!
“Go Home Yankee!!!”
Öyle dediği için hedef oldu! Darbeleri savuşturmak zorunda kaldı!
Ama, yine öyle dediği için büyüdü, anıtlaştı ve bu dünyada izi silinemez bir iz bıraktı!
Yokluğunda ölümsüzleşti Chavez!
Tıpkı Atatürk ve Bolivar gibi!
Yokluğunda yaşayan ve ölümsüzleşenler kervanına çoktan katıldı O!
Ceyhun BALCI, 05.03.2014
Arkadaşım Chavez Belgeseli bir Chavez eseri olan Telesur televizyonu ile aynı anda Ulusal Kanal’da!
http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/arkadasim-chavez-belgeseli-dunyada-ilk-kez-ulusal-kanalda-h23613.html

Mar
GÜLE GÜLE
HUGO CHAVEZ
ARKA BAHÇENİN HAŞARI ÇOCUĞU
Bugün arka bahçenin haşarı çocuğu Hugo Chavez’e güle güle demenin yasını tutuyor olabiliriz! Ama, onu her zaman sevgiyle ve coşkuyla anımsayacağız! Henüz yarbayken arka bahçenin bekçilerine kafa tutan bir deli yürek olarak da belleklerimizdeki yerini koruyacak!
Herkesin kendisine göre demokrasi tanımı olduğu için özellikle batılıların onu bir diktatör olarak tanımlamasına şaşırmayacağız! Onlar gibi demokrat olacağına varsın diktatör olsun!
Onu kısa ve öz olarak tanımlamak gerekirse ; Bolivar’ın izinden giden, Latin Amerika’nın kesik damarlarını onarmaya çalışan bir devrimciydi demek doğru olacaktır. Göreve ilk geldiğinde Latin Amerika’da Küba bir yana bırakıldığında efsane Bolivar bir hayaletti. Resimlerinden zor tanıdığımız, hayalleri kendisiyle birlikte belki de hiç dirilmemecesine toprağa düşen bir hayalet! Onun açtığı yoldan Evo Morales, Rafael Correa, Lula da Silva, Tabare Vasquez ve Jose Mujika’nın ilerlemesine olanak veren adamdı desek abartmış olmayız!
Amansız hastalık bir kez daha seçildiği başkanlık görevine başlamasına izin vermedi. Yerine, direksiyona başkan yardımcısı eski otobüs sürücüsü Maduro geçecek. Bundan sonra Chavez değil ama ülkesi Venezüella sınanacak. . Yoksulluk oranını % 25’ten % 9’a; petrol gelirlerini 15 milyar dolardan 60 milyar dolara çıkardığı bu (eski) arka bahçedeki gidiş onun bıraktığı yapıtın sağlamlığını da ortaya koymuş olacak. Chavez görkemli başarıların altına imza atmış olsa da bu eski arka bahçede önceki sahiplerin güdümünde bir medya ve insan yığınlarının varlığını sürdürmekte olduğu unutulmamalı!
Cahvez, açtığı yoldan akan insan seliyle Bolivar’ı kendi anakarasında dirilten adam oldu! Dünyada pek çok önder küreselleşme, barış ve demokrasi gibi kendisi yüce ama içi boş sözler söylerken rastlaştığında Obama’ya ayna armağan edecek denli bilinçli ve kararlıydı. Obama’ya verdiği “Latin Amerika’nın Kesik Damarları” (*) ile suçlusunuz, kendinize gelin diye haykırmış oluyordu.
Chavez’in yapacak daha çok işi varken aramızdan ayrılması büyük kayıptır. Ama, onun gibi birinin bu dünyadan gelip, geçmiş olması da bir o kadar büyük kazançtır!
Eserini ve düşüncelerini yaşatmak halkına ve tüm dünya insanlarına düşen önemli bir görev!…
Güle, güle Chavez. Saçtığın aydınlık ve ortaya koyduğun yapıtlar ölümsüzlük anıtın olacak!
Ceyhun BALCI, 06.03.2013

Chavez Santa Clara'da Che Anıtında (2013 Ekim, Foto. R.İnci)


kaynak: http://cubaruhu.blogspot.com.tr/2013/10/che-ve-santa-clara-sehrindeki-ant-mezar.html

13 Şubat 2014 Perşembe

Hocam, Küba'ya gidelim mi? ( Akciğer aşısına dair )

Kaynak : 
http://www.medimagazin.com.tr/ana-sayfa/guncel/tr-hocam-kubaya-gidelim-mi-1-11-56275.html